NEVROZ'UN HAYATIMIZDAKİ YERİ
Bir kişinin genellikle
nedenini bilmediği ya da çok az bildiği iç çatışmalar ile birlikte, toplumsal
yaşama uymak için gösterdiği çabalardan kaynaklanan ve hiçbir anatomik,
fiziksel nedeni olmayan ciddi ve sürekli davranış bozukluklarına nevroz denir.
Nevroz, kaygı adı verilen sıkıntıdan,
sıkıntıyı örten, ama kişiyi rahatsız eden belirtilerin oluşturduğu
hastalıklara kadar birçok hastalık kümesinin toplu adı olup ayrıca nevroz diye
bir ruhsal hastalık olmadığı biliniyor. Psikiyatrik hastalıkların
sınıflandırılması alanında son zamanlardaki çalışmaların sonucunda bugün
nevroz kavramının kullanımında azalma olmakta ve nevrozlar olarak sınıflanan
hastalıkların tanımlarının değiştiği görülüyor
Nevrozlar, diğer bir
önemli psikiyatrik hastalıklar kümesi olan psikozlardan, rahatsızlıklar her ne
kadar bireyin gündelik faaliyetlerini etkileseler de, onun gerçeği değerlendirme
yetisinin bozulmaması ile ayrılıyor. Nevrozlarda kişiliğin önemli bir kısmı
koruyor. Dil ve konuşma hiç bozulmadan kalıyor.
Nevrotik Özellikler:
kaygı, saplantı, acı, güvensizlik sevgi eksikliği…
Psikanalizciler nevrozun kişilerde şu
özelliklerin olduğunu belirtiyor; kişide aşırı derecede şefkat gereksinimi
olduğundan dolayı diğer kişilere bağımlılık gelişiyor, Nevrotik kişi güven ve
dikkat ihtiyacı duyuyor ancak kendisi başkalarına bunu gösterirken zorlanıyor.
Kişi aşağılık duygusu altında olduğundan huzursuz, güvensiz yapılar sergiliyor.
Sosyal ilişkilerde ve sosyal faaliyetlerden rahatsızlık duyuyor ve çekingen
davranışlar sergileyebiliyor, nevrotik kişi başkaları tarafından yargılanmaktan
çekiniyor, ileriye dönük plan yapamıyor yapsa bile genellikle bu planları
uygulayamıyor…
Nevroz kişinin günlük yaşamını etkiliyor kişi
düşmanca ve saldırgan tutumlara gösteriyor. Kişi başkalarına karşı kin, nefret
besliyor. Kişi kendini önemli ve güçlü hissetmek istiyor kolayca aldandıklarını
ve kırıldıklarını düşünüyor. Kişilerde doyumsuzca yaşanan seksüel davranışlar
görülüyor ya da bilinçaltı korkuları bulunuyor bu korkular nevrotik kişilerin
sağlıklı ilişkiler kurmasını engelliyor. En belirgin ve yaygın nevrozlar, kişilik bozukluğuna
bağlı öfke, saldırganlık, olgun olamama yaşça küçük hissetme hali, abartılı
suçluluk ya da sorumluluk duygusu, cesaretsizlik ya da aşırı cesaret olarak
görülüyor. Bunlardan hariç olarak hastanın kendini hasta hissetmesine bağlı
olarak uykusuzluk ile birlikte gelen güçten düşme, bedenle ilgili işlevsel
bozukluklar, cinsel bozukluklar, ve insan ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar
olduğu belirtiliyor. Nevrozlu bir kişi, psikoza yakalanan, yani düşünce ve
duyguları çok ağır bir şekilde bozulan, deforme olan bir hastaya göre, zaman
zaman yaşadığı bunalım nöbetleri dışında günlük yaşamını sürdürebilir diyor.
Nevrozun
Fiziksel ve Psikolojik Belirtileri
Nevroz fiziksel ve psikolojik olarak bazı belirtiler gösteriyor bunlar;
Fiziksel olarak; kasların gerginliğinden kişide titremeler oluşuyor, bir
diğer fiziksel belirtisi otonom sinir sisteminin faal olmasından dolayı
terleme, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, nefes almada zorlanma ve bazen ishal
görülüyor.
Psikolojik olarak; nevroz kişiyi normal davranışlarında bozumalar
görülüyor, yaşadığı kaygıyı gizleme isteğinden dolayı kişinin günlük yaşamını
etkilemeye başlıyor ve kişi normal bir yaşam sürememeye başlıyor. Kişi
kaygılarından bunalsa bile gerçek yaşamdan kopamıyor, hayallerle yaşayamıyor
ancak bu belirsizliklerden dolayı üzüntü duyuyor. Kişiler; bozukluğun farkında
olup anacak bunu değiştiremiyor. Sürekli bir kaygı, endişe, aşırı şekilde
yaşanan duygu durumlarının değişmesiyle kişide stres ve aşırı kaygı oluşuyor bu
da psikolojik olarak kişiyi olumsuz etkiliyor.
Nevroz’un
Çeşitleri
Kişide yaşanan nevrozlar
kişiden kişiye değişiklik gösteriyor uzmanlar nevrozun 4 çeşit olduğunu
bunların ;Kaygı bozuklukları Somatoform Bozukluklar Dissosiatif Bozukluklar ,Duygusal
Bozukluklar olarak ayırıyor.
Kişi kaygı ve gerginlik içinde
yaşıyor, kişinin iç karmaşası kaygı patlamasına sebep oluyor, patlama
gerçekleşmese bile kişinin bunalması yeterli oluyor. Bunlar arasında fobiler,
obesif kompusif bozukluklar sayılıyor. Kaygı genelde nedensiz bir şekilde ortaya çıkıyor. Duygu
boşalmasını sağlayan yollar kapalı olduğundan iç organlarda gerilim oluşuyor,
bunlar bilinç dışı olarak yaşanıyor. Belirtiler duygulara eşlik eden bedensel
tepkilerin abartılmış haliyle oluşuyor. Kişiler stres veya kaygıyı azaltarak
kendi kişiliğinden kopmaya çalışıyor. Kişilerde birden fazla kişilik gösteren
çoklu kişilik bozukluğu oluşabiliyor. Duygu, durum bozukluğuna bakıldığında ise
görülen en fazla belirtisi depresyon olduğu belirtiliyor. Kişi kendisini
sürekli bunalımda hissediyor ve bu duygulardan kurtulmaya çalışıyor. Bu
duygulardan kurtulamama hali durumunda kişinin nevrotik olduğu düşünülüyor. Kişi
kendini haraketli ya da durgun hissediyor, kendini eve kapatabiliyor, yemek
yemede bozukluklar gözüküyor, uyku sorunları yaşıyor ve bu sorunlar rüyalarını
etkiliyor. Nevroz kişiyi intihara teşebbüse bile sürükleyebiliyor.
Freud’un Nevrozu
S. Freud nevroz denilen ve sinir sisteminin
hastalığı sanılan hastalıkların psikolojik kaynaklı olduğunu belirtmek amacıyla
onlara "psiko-nevroz" adını veriyor. Bugün ise nevroz kavramı,
Freud'un "psiko-nevroz" kavramının yerine kullanılıyor. S. Freud'un
geliştirdiği psikanalitik teoriye göre, insanın psişik aygıtı derinlikli bir
yapıya sahip olduğunu belirtiliyor. En derinde bilinçli düşünce ve
davranışlarımızın kaynağını oluşturan ve bilinçdışı bir nitelik gösteren id, en
üstle toplumsal değerleri ve dış gerçeği temsil eden üst-benlik (superego) ve
bunların arasında da benlik bulunuyor. Benlik, id'ten gelen cinsel ve
saldırgan içerikli dürtüleri, onlara dış gerçeklikle uzlaşabilecekleri bir biçim
vererek süzgecinden geçiriyor. Bunu savunma mekanizmaları aracılığıyla
yapıyor. Ancak benliğin savunma mekanizmaları id ve üst-benlik arasındaki aracı
görevini yerine getiremezse, benlik dürtülerin enerjilerinden daha fazla bir
enerji uygulamalıdır ki, onları içerde tutabilsin. Ama bu kez de savunma
barikatını aşabilmek için dürtüler orijinal biçimlerinden farklılaşıyor. İşte
nevrozlar id ve benlik arasında sürüp giden bu çatışmadan doğuyor. Yani
kökenlerinde orijinal biçiminden farklılaşmış dürtüler, ya da benliğin
yoğunlaşmış savunmaları bulunuyor.
Freud’un Oidipus karmaşası ve çocuk
cinselliği görüşlerinin nevrozu açıklamakta önemli olduğu biliniyor. Gelişimsel
görüş açısına göre nevroz psişik güçleri esas alıyor psişik güçlerin gelişimi
bakımından temel gösterge libidonun geçtiği değişik evrelerdir. Söz konusu bu
evreler de libidonun yaptırım tarzları ve nesnelerdeki farklılıklar bakımından
ayrılıyor. Gelişimin nihai aşamasını libidonun sosyokültürel çevreye uydurulmasıyla
oluyor. Freud çocuğun gelişim dönemi olarak belirlediği latans döneminde
bastırma mekanizmasının tüm gücüyle çalıştığını söylüyor. Ergenlik dönemine
gelince libido tekrar cinsel ilgilerini kazanıyor ancak artık tamamen
toplumsallaşmış kültürün kurallarına uygun düşen nesnelere yöneldiğini
söylüyor. Freud gelişimsel görüş çerçevesinde saplantı ve gerileme kavramlarını
geliştiriyor. Psikoseksüel gelişim aşamasından birinde şiddetli, bir
früstürasyonla karşılaşan birey libidinal tatmini daha doyumlu olarak yaşadığı
döneme geriler ve saplantıların ortaya çıktığını söylüyor. Gelişimsel bakış açısına göre nevrozun kökeninde gerileme ve
saplantıların rol aldığını söylüyor bir anlamda nevrotik duygusal gelişimin
tamamlanmayan erişkin yaşamın toplumsal sorumluluklarını güçlüklerini üstenmek
zorunda olan kişi olduğunu söylüyor.
Karen Horney’in Nevrozu
Horney nevrozu; kaygı çocukluk çağında
ebeveyn-çocuk ilişkisinden kaynaklanıyor Horney’e
göre bir çocuğun çevresindeki insanların, çocuğu sevemeyecek, onun da kendi
başına bir birey olamayacağını kabul edemeyecek kadar kendi nevrozlarına
kapıldıkları gerçeğiyle karşılaşırız diyor. Bu insanların çocuğa yönelik tutum
ve davranışları kendi nevrotik ihtiyaçları ve tepkileri tarafından
belirlendiğini söylüyor. Sonuç olarak çocuk ait olma duygusunu geliştiremiyor, bunun
yerine Horney’in temel kaygı dediği derin bir güvensizlik duygusu ve belirsiz
bir kaygı gelişir bu kaygı ve güvensizlikle
başa çıkabilmek için çocuklar çeşitli davranış stratejileri geliştirirler ve bu
stratejiler kişiliklerinin değişmez parçası olarak tanımlıyor.
Karen Horney kadın psikolojisi
üzerine düşündüklerini Freud’ un
kadın üzerine düşüncelerini eleştiriyor.. Freud’a göre kız çocuklarının
gelişimindeki en önemli olay kızların penise sahip olmayışlarını keşfetmesi, buna
kanıt olarak da kızların penise sahip olma dileklerini dile getirmeleri,
ergenlikten önce erkeksi davranışlar sergilemeleri ve yetişkin kadınların
rüyalarında penis ve onun sembollerini gördüklerini gösteriyor. Horney’ e göre
bunlar yeterli kanıtlar değildir; kadınlarda penis sahibi olma arzusunun yerini
göğüs sahibi olmak alabilir, erkeksi davranışlar sergilemek içinde bulunulan
kültürde değer görülüyor olabilirdi ve rüyalardaki sembollerin nevrotik
kadınlarda olmasının yanında nevrotik erkeklerin de özelliği olabilir diyor.
Horney, Freud’ un kadınların penis kıskançlığına rahim kıskançlığı kavramı ile
karşılık veriyor. Rahim kıskançlığı; kadınlardaki kutsal çocuk doğurma
yeteneğinin erkeklerde olmayışının yarattığı kıskançlıktır. Horney’ e göre
erkeklerin de kadınların da karşı taraf tarafından beğeni duyulan özellikleri
var diyor. Fakat erkekler çocuk doğurma yeteneklerinin olmaması nedeniyle diğer
alanlarda başarılı olarak bu durumu dengelemeye çalışıyor Karen Horney nevroz
kavramına olağanın dışında bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
Nevrozu sadece bireyin kendi biyolojik
özellikleri ile değil kültürel ve çevresel faktörlerin de etkili olduğu
bir bakış açısıyla tanımlıyor. Anne ve babasından yeterince sevgi almamış bir
çocuğun nevrotik kişilik geliştireceğine inanıyor. Yeterince sevgi almayan
çocuk bu eksiklik ve doyumu hayatta aramaya başlıyor, aramakta olduğu bu
sevgisi duygusunun yerine başka duygular yerleştiriyor, saldırganlık ve
cinsellik gibi. Horney’e göre bazı kültürlerin etkisiyle kişi bu duyguları
baskılamak zorunda kalıyor, yoksa ayıplanır, aşağılanır, kişi kendini suçlu
hisseder ve bu nedenlerden dolayı kendini baskılayan bireyde kaygı oluşmaya
başlıyor. Temel kaygı duygusu kişinin kendisinin yetersiz olduğu ve bu
eksikliğini farkında olmasından kaynaklanıyor. Kişi kendisine karşı hissettiği
bu güvensizliği başkalarında aramaya başlıyor ve diğerleriyle güven ilişkisi
kuramadığında kendisiyle çatışmaya giriyor. Çatışmalar ise tekrar kaygı
oluşturuyor. Bu kaygı ne kadar güçlü olursa kişinin geliştireceği savunma mekanizması
da o kadar güçlü oluyor. Bu savunma mekanizmaları her kültürde farklı yapılanma
gösteriyor.
Horney : “öyle görülüyor ki, kültürel olarak
belirlenmiş güçlükleri şiddetli bir şekilde hisseden kimseler, bunun sonucu
olarak da güçlüklerin içinden çıkamayanlar ya da kişiliklerinden çok şey yitirerek
çıkabilenler, büyük olasılıkla nevrotiklerdir"
diyor.
YADİGAR
AYGÜN
Yorumlar
Yorum Gönder